5 Ekim 2007 Cuma

Peşuktaş’i yenersak Fener’i da yenmiş sayiluruk.

 

Yali Kiraathanesi'ne girduğumde bizum uşaklar hararetli hararetli tartişiyidiler. Telefon Ahmet, "Haçan bu hafta Peşuktaş'i yenersak, Feneri da yenmiş sayiluruk." görüşini savunurken Annaymisun Nihat ise "Ula ne alakasi var, Peşuktaş'i yenersak sadece Peşuktaş'i yenmiş oluruk daa!" deyup karşi çikayidi. Telefon Ahmet beni görince sevindi, "Aha Laz Marks emiceye soralum." dedi. Pilita İsmail'in verduği çaya tek şekerumi atup kariştururken Telefon Ahmet, "Senun kitaplarundan birinde okumişidum; Karşutlar kendileri olarak kalmaz, ha boyle birbirine dönişur. Bir şey yalnuz kendisi değildur, ayni zamanda kendisinun karşuti olan başka bir şeydur, çünki her şey ayni zamanda hem kendini, hem da karşutini içerur. Bir siperm, bir yumurtadan içeri girduğinde yeni bir yaşami başlatur ama ayni zamanda bir ölümün de temelini atar. Yani yaşam, karşuti olan ölüme dönüşmiştur. Haçan Peşuktaş ezeli rakibi, yani karşuti Fener'i yenerek Fener'e dönişmiştur. Fener da Peşuktaş'a dönişmiştur. Demek ki biz da Peşuktaş'i yenersak Fener'i da yenmiş oluruz."  

Güler misun ağlar misun? Ula eşşeğun önde gidenleri, başka bir şey içun benum yazduklarumi okumazsunuz. Fener'i yenmek içun gösterduğunuz çabayi, sizi perişan eden habu köhne düzeni değişturmek içun da göstersanuza.

Hiç yorum yok: